16 Mayıs 2018 Çarşamba

Gücün Mağdurları


Gücün Mağdurları
 Totaliter bir rejim neredeyse istisnasız tüm toplumların tarihinde bulunan zorlu, en çok halkı yoran bir dönemdir ama bu rejimin diktatörlük olarak tanımlanması için kelimenin icadından yüzyıllar sonra başlayacaktır. Roma İmparatorluğunda acil durumlarda devleti yönetmesi için çağırılan iktidara diktatör ismi verilirken modern zamanlarda ise mutlak güce sahip ve bu gücünü suistimal eden devlet adamlarına verilen karşı durulması gereken bir sembol haline gelmiştir. Roma İmparatorluğu ile modern tanımın tek ortak yanı ise devletin tek bir kişi tarafından yönetilmesidir. Kavram tanımının bu şekilde değişmesinin aynı Antik Yunan’daki demokrasi tanımı gibi yanlış kullanılıyor olabilir ancak saygı duyulan bir konum ve isimin bir anda nefret edilen bir tanım haline gelmesi bana çok olası gelmiyor. Tahminim ise zamanın diktatör ya da farklı devletlerdeki buna benzer yöneticilerin zamanla sahip oldukları meşru kuvveti daha çok suistimal etmeleri ve daha totaliter rejimlere doğru ilermeleridir.
Ki bu da beni asıl soruma getiriyor: İyi bir diktatör olma ihtimali var mıdır? Büyük ihtimalle içinizden “Tabii ki vardır!” diyip aklınıza mutlak güce sahip yöneticileri getiriyorsunuzdur. O zaman hemen sorumu değiştireyim: Bir diktatör mutlak güce sahip iken ne kadar süre boyunca topluma yararlı olabilir? Modern tanımdaki diktatörleri incelemeden önce imparatorları, padişahları ve krallara bakalım. Başarılı olan yöneticilerin büyük bir çoğunluğunun onlara yardım eden konseyleri, senatosu ya da kurultayı bulunur hatta bazılarında bu kurumların yetkileri yöneticileri aşardı. Bundan daha yüksek güçlere sahip ama aynı zamanda başarılı olan yöneticilerin ise tahtan inmesi diğerlerine nazaran daha hızlı gerçekleşmiştir. Mutlak gücün hatta herhangi bir yetkinin insanları yozlaştırdığına dair birçok örnek verilebilir ancak buna karşılık olarak toplumlarını üst düzeye çıkaran birçok yönetici de sayılabilir.
Her insanın geçilmesi gereken bir eşiği vardır. Belki de Fatih Sultan Mehmet 10 yıl daha yaşasaydı III. Vlad gibi din adamlarını ve elçileri kazığa oturtmaya başlayacaktı. Belki de III. Vlad bir köy çocuğu olsa bile derede bulduğu kurbağalara işkence edecekti. Bunları asla bilemeyiz ama kendi eşiğini aşan ve artık gücünü suistimal etmeye başlayan birisini biliyoruz: Fulgencio Batista. Fulgencio Batista askeri gücünü kullanıp Küba’daki yönetimi başlarda gizliden sonra ise demokratik seçim ile ele geçiren zamanın Küba ordusunda bir albaydır. Batista askerlerin o zamanki yönetimden memnun olmamasını fırsat bilip orduyu örgütlemiş ve Küba yönetimini ele geçirmiştir. Uzun süre boyunca resmi olarak siyasete atılmayan Batista’nnın yönetiminde birçok başkan gelip geçmiştir ve Küba uzun zamandır olmadığı kadar iyi durumdadır. Ekonomi yükselmiş, Uluslar arası ilişkiler (özellikle ABD) geliştirilmiş, refah düzeyi düzelmiştir ancak Fulgencio Batista güce çok uzun süre sahip olmuştur ve artık bunu Küba halkı için değil, kendisi için kullanmaya başlamıştır. Küba ekonomisi yeniden gerilemeye başlamıştır ama Batista bir milyarder haline gelmiştir mafya ve ABD ile yaptığı anlaşmalar sayesinde. Halk fakirleştikçe Batista daha da zenginleşmiştir. Buna karşı çıkmak isteyen ve bu totaliter rejimin yasalara aykırı olduğunu kanıtlamak isteyen Fidel Castro hapise atılmış, onun gibileri Batista’nın ordusu tarafından sokaklarda dövülmüş, öldürülmüştür. Sokaklarda halk dayak yerken Batista tüm sözlerini unutup ABD’ye Küba üzerine daha çok hak ve güç vermiştir. Vatanını korumak yerine kendini düşman olarak adlandırdığı insanlara satmıştır. Belki Batista sadece bir tesadüftür ama gücün insanı nasıl değiştirebileceğinin en iyi örneği olduğu aşikar.
                                                                                                                         İsmet Berken Akgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Nazan Bekiroğlu'ndan Eşşiz Bir Eser

"Büyükhanım'ın tanıyamadığı farklı milletlerden, coğrafyalardan, zamanlardan milyonlarca insan hepsi de acı içinde...